Türkiye’de
bir dönem sağ-sol düzlemde bir politika yürütüldü. Bugün ise sağ partinin veya
sol partinin tam olarak ne istediği, felsefesi, ideolojisi anlaşılamamakla
birlikte aynı düzlemde iki kutup siyasi oluşumun ne yazık ki ülke menfaatlerine
uygun bir uzlaşı tavrı da mümkün olamamakta… İktidar otoritesini daha da
artırmanın gayretiyle önünde kapalı kapı, hiçbir engel olmadığı kanısında;
bununda çıkış noktasını sandıkta aramakta… Attığı her adımı halkı göstermenin
peşinde, sandığı yani iktidar gücünü bu mekanizma içerisinde kullanmaktadır.
AKP
oylarının yüzdesi ele alındığında bir iki seçimle yerelde %43 son genel seçimde
ise %49’luk bir oran karşımıza çıkıyor. Evet, bu bir siyasi başarıdır. Fakat
siyasi başarıların geri planına baktığımızda romantik havada putlaştırılan bir
liderin her yaptığını makul gören bir halk kitlesi yaratıldığı ve hiçbir
muhalif tavrın kabul edilmediği bir anlayışa sürüklenmiştir. Bir siyasi parti
liderinin meydanlarda fikir ve düşünce insanlarına hakaretler yağdırmasına
alkışlarla arka çıkılmasının arkasında psikolojik bir harbin yürütüldüğü
anlaşılır. Türkiye siyasi tarihinin hiçbir döneminde insanların meydanlarda
hedef gösterildiği “sahte peygamber”, “alim müsveddesi” (ki bu kişiyi yıllardır
övdünüz), “aşağılık kadın” gibi ifadelerin arkasında duran bir halk yığını
görülmedi. Bu ifadeler belki de Hitler, Mussolini, Mao dönemlerinde muhaliflere
karşı kullanıldı.
Dindar
gençlik ifadesi bana hiçbir şey ifade etmiyor. İnsanlar dini duyguların
ifadesinde öyle bir gençlik yaratacağız ki bunlar “AKP dindarlığının
gelişmesini sağlayacak, büyüyecek ve daha da büyüyeceğiz” felsefesine
uydurulmak isteniyor. Bunlar sadece AKP değerleri ile dindar olacaklar,
eleştirmeyecekler, yeri geldiğinde ses çıkarmayacaklar, üstleri tarafından
papaz elbisesi giymeleri istenirse ona uyacaklar, yani dini değerler onlar için
çalışacak, onlara itaat edecek… Böyle bir dindarlık, değersiz, aşağılanmış bir
din anlayışı ve bu yığınları münafık, çıkarları için yaşayan bir hale getirecek…
Siz belki
%99 bir oyla sandıktan çıkabilirsiniz. Halkın kurtuluşunu kendinizde gösterebilir,
reklamınızı çok iyi pazarlayabilirsiniz. Diğer %50’lik durumu yok
sayabilirsiniz. Önünüze çıkabilecek engelleri kin ve adavetle yok etmek
isteyebilirsiniz… Peki bu sizin haklı olduğunuzu gösterebilecek mi?
Değer
aşılamaktan bahsetmek istiyorum;
Değer,
insanların birbirleri arasından müşterek duygu alış verişi neticesinde oluşan
durumdur. Anadolu coğrafyasında müşterek değer olarak görebileceğimiz birçok durum
söz konusudur. İnsanların bir arada yaşama kültürü bu coğrafyada daha da
güçlüdür. Komşuluk ilişkileri, akrabalar arası münasebetler her ne kadar azalsa
bile yine de dünyaya oranla biraz daha ileridir. Bir parti düzeninde ise senden
olmayana her zaman öteki gözü ile bakılır. Muhalefet anlayışı da böyledir.
Muhalif asla sözlerine itibar edilmemesi gereken, eğer bu parti bağnaz ve benci
zihniyette ise aynı karede görünmemek, tokalaşmamak daha da eftaldir. Bugün bu
durum tamamen parti düzleminden taşarak halk düzlemine AKP ile sokulmuştur.
Aslında 70’lerde sağ-sol çatışması bugün silahsız olmakla birlikte bağnaz,
kültürsüz, değersiz bir çizgide radikal söylemlerle sürdürülmektedir. Bir
muhalifin iyisine iyi demek ayıp olmuştur onların mecralarında…
Politika,
demokrasi gibi kavramlar modern dönemde insanların birbirleri ile olan
ilişkilerini, menfaatlerini düzene sokmak, tanzim ve tenkit yolu ile daha iyiye
ulaşma gayretleri olarak görülmektedir. Politika iyiye ulaşmada bir çaba
mekanizması olarak kabul edilecekse bunun dili-üslubu-tavrı yine modern insana
yakışır bir şekilde müşterek konularda birlikte hareket etme, fikir alış verişi
yapma, tenkit üslubunu iyi kullanmak gerekecektir. Siyasi tavrın her zaman
meşru görülmesi bunun çıkış noktasının seçim ve sandık olacağı anlamına gelmesi
büyük sorunları da beraberinde getirecektir. Kendi lehine yasa çıkarmak,
istediği kurumu etkileyebilecek konuma gelmek, iktidar gücünü menfaatine
kullanmak da halkın verdiği oy ile ölçülecekse bunun ötesinde çok farklı bir
durum var demektir.
Biz eğer bir toplum hayal ediyorsak;
İnsanlar
arasındaki kavgaları, kutuplaşmaları yaratacak bir duruma izin vermeyeceğiz.
Yatıştıracağız. Sükut edeceğiz bazı duygusal durumlarda… Tekme, tokat
atmayacağız…
Halkın
menfaatine uygun kararlar alacağız. Kendi dünyamızı kurmayacağız. Halkın
dünyasını genişletecek, kendimizi kurtarıcı olarak göstermeyeceğiz onların
önünde…
Kini,
adaveti, saldırganlığı öğütlemeyeceğiz milyonlar/yığınların önünde…
Sevgi
toplantılarına gidip azarlamayacağız milleti, istemediğiniz yerden soru
sorulunda terslemeyeceğiz gazetecileri, düşünürleri…
Bugün böyle,
yarın böyle olacağız demeyeceğiz, istikrarlı olacağız, ne istediğimizi
bileceğiz, on yılların vizyonunu ve düşüncesini çizeceğiz…İki günde on yılların
düşüncesini değiştirmeyeceğiz, O gömleğin ağır yükünü çekeceğiz…
Öfkelenmeyeceğiz,
kızmayacağız halka, onlara hizmet için o koltuğa getirildiğimizi bileceğiz,
terslemeyeceğiz “senin oyun senin olsun” demeyeceğiz. O konuma layık olacağız…
Bunları uygularsak o zaman 76 milyonun reisi olma hakkını elde ederiz.